Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde insanlar paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak Kompozisyon
Son Irmak Kuruduğunda Son Ağaç Yok Olduğunda Kompozisyon
21. yüzyıl insanlarının şehirleşmeyle olan mücadelesi doğayı öylesine hırpalamıştır ki körün gözleri görmese burnu durmaz, sağırın kulakları duymasa gözleri kelepçe tutmaz ve insanlığın yeşile olan minneti bitse yeşilin intikamı dinmez. Ne kör kötü kokuyu duymazdan gelebilir ne sağır çevreyi kirleten atıkları görmezden gelebilir ne de insanlık doğaya olan borcunu bir kenara itebilir. Irmak da doğanındır, ağaç da balık da… Aynı zamanda insan da… Yani insan doğaya zarar vermiyor kendisine zarar veriyor.
İnsanın doğadan bu denli soyutlanmasının binlerce sebebi olabilir fakat en baskın nedeni şehirlerin insanları yutuyor olmasıdır. Şehirler gökdelenleri, egzoz gazlarını, taş betonlardan yapılma koca koca binaları yutuyor. Yutmadığı, tamamen dışladığı tek unsur doğadır. Şehirleşme doğayla iç içe geçemiyor. Aralarında sürekli bir çatışma yaşandığından insan doğanın bir parçası olduğunu zaman içinde unutuyor, doğanın verdiklerini alıyor fakat doğaya sevgisini vermeyi genelde unutuyor.
Bunun tek sorumlusu aslında yine insandır çünkü şehirleşme planını tasarlayan da insandır. İnsan denen varlık kendisini doğayla bütünleştirmekten kaçınmıştır. 21. Yüzyıl da şehirlerle bütünleşmeyi tercih etmiştir.
Burada devreye giren unsurlardan biri de aslında paradır. Hatta para denen unsur diğer unsurların da önüne geçmiştir. İnsanlar para elde etmek umuduyla kendisi gibi bir can taşıyan varlığa eziyet etmekten çekinmiyor. Can yakmaktan kaçınmıyor. Hatta can yakarak öldürmekten kaçınmıyor. Günümüze dek birçok hayvanın postu insan adındaki varlığın sırtını daha sıcak tutabilmek uğruna kesilmiştir. Hatta bu belirli bir süreden sonra sektör haline gelmeye ve normalleştirilmeye de çalışılmıştır. Hayvanlar ne için var olmuşlardır ki sonuçta…
İnsanların daha rahat edebilmesi için… Onların arzularını ısıtmak ya da insanlara sürekli bir şeyler verebilmek için… Değil mi? Değil.
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde insanlar paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
Ama sektörler bu fikir ile birlikte yıllarca bunun ticaretini yapmış ve bunun olağan bir durum olduğunu daha fazla hayvanı katlederek kanıtlamaya çalışmışlardır. Aynı zamanda hayvan derilerinden elde edilen kürklerin bir güzelleşme yolu olduğuyla ilgili çeşitli manifestolar yayınlamışlardır. Bunu insanların bilinç altına sokmaya çalışmışlardır. Omuzlarda daha kabarık duran bu kürklerin sizleri daha asil daha zengin daha ulaşılmaz gösterdiğine dair fikirler ortaya atmışlardır. Birçok zengin sırf ben daha zenginim mesajını çevresine duyurabilmek için bu kürklerden satın almışlardır. Parasını binlerce canın katledilişine yatırarak katil olmayı ve bu yolda çalışmalar yürütülmesini göze alabilmişlerdir.
Aynı zamanda bu hayvanların yuvasına da göz dikilmiştir. Sözde de geçtiği gibi… Irmaklar, denizler, okyanuslar… Okyanuslar dünya üzerindeki en derin evlerden birisi olmasına rağmen kilometrelerce derininden çöpler çıkartılabiliyor. İçlerinde yaşamını sürdüren binlerce canlı her gün suya atılan zehirli atıklar sebebiyle yaşamını yitirebiliyor. Ölmeden önce damağına veya bedeninin herhangi bir noktasına bu atıklardan birinin saplanması, takılması nedeniyle can çekişen binlerce hayvan var üstelik.
Bir balina bir ağaçtan kat be kat oksijen salabilmesine karşın nesilleri oldukça tükenmektedir. Her geçen yıl hayvan türlerinde gözle görülür bir farkla azalma vardır.
İşte soluyacak oksijen bulamadığında o insan, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. Doğanın dengesi kürk uğruna katledilen hayvanlar ile bozulduğunda, besin döngüsü sağlanamadığında insanlar yine paranın yenmeyecek bir şey olduğunu, sırtlarındaki kürkün onların midesini dolduramayacağını anlayacaklar.
Doğa insana karşı zırh kuşanmış durumdadır. Yani doğa kendisini yenileyen ve temizleyen bir özelliğe sahiptir. Bu, doğanın canlı olduğunu da gösterir bizlere aynı zamanda. Fakat insanlar bu kendini yenileme sürecini oldukça yanlış anlamış durumdadır. Hatta yanlış anlamakla kalmıyor bu düşünceyi doğrulayarak doğayı istismar ediyorlar. Örneğin sigara izmaritini yere atan bir kadın, “Ne olacak canım. Doğa zaten kendini yeniliyor,” diyebiliyor.
Ya da karton bardağını denize atan bir adam, “Aman… Dalga bu sonuçta. Alır götürür, deniz pislenmez. Deniz kendini yeniler,” diyebiliyor rahatlıkla. Evet denizler, dağlar, taşlar, okyanuslar, toprak kendisini yenileyebilir özelliğe sahiptir. Fakat bu yenilenme süreci beş dakika içinde olmuyor. Bir plastiğin doğada yok olma süresi 1000 yıldır. Bin yıl içinde onlarca kuşak gelip geçiyor bu yeryüzünde.
Neden bir kuşak kendisinden onlarca yıl önceki kuşaktan kalmış zehirli bir çevrede yaşamını sürdürmek mecburiyetinde olsun ki? O kuşak neden diğer kuşağın tarım sularına karıştırdığı zehir yüzünden kanser olsun ki? Neden hormonlu yiyeceklerin nasıl üretildiğini fark edip bu yöntemi sürdürsün ki? Neden o hormonlu yiyecekleri midesine almak zorunda kalsın ki?
O kuşak neden doğadan soyutlanmış doğaya yabancılaşmış insanların arasında kendisini anlamlandırmaya, tanımaya, tanıtmaya, kanıtlamaya çalışsın ki? İşte para için gözlerini kör, kulaklarını sağır fakat ellerini her seferinde biraz daha katil eden insanların anlayamadığı ya da anlasa da anlamak istemediği, uygulamadığı şey budur.
Görmezden gelmek insanlar için her zaman daha kolay bir yoldur. Görmek, yürek işidir.
İnsanlar görmenin yürek işi olduğunu anlayacak. Paranın yenmeyen bir şey olduğunu anladıkları vakit……..
Sizlerde dilerseniz Son Irmak Kuruduğunda Son Ağaç Yok Olduğunda Kompozisyon isimli konumuza kendi düşüncelerinizi yorumlar bölümünden paylaşabilirsiniz.