kompozisyon nasil yazilir 810x548 1
                                ENGEL VE ENGELLİNİN ANLAŞILMASI
   Engel, herhangi bir sonuca ulaşmayı zorlaştıran pürüz veya sonuca ulaşmak için çözülmesi gereken olay veya durumlardır. Engelli ise, sonuca varmak için kendisine lazım olan yetinin kısıtlı olduğu kişidir. Bu tanımlamadaki can alıcı nokta ”yetinin kısıtlı olması” kavramıdır; zira başarmak isteyen hiçbir insan için aşılmayacak gerçekçi bir engel yoktur.
   Engelli kavramını bedenen veya zihnen kısıtlı manasında kullandığımız zaman, ülkemizdeki engelli sayısının bir hayli fazla olduğunu söylememiz mümkündür. Ancak engelli sözcüğünü sadece beden ve zihin kavramları ile sınırlamak yanlış olacaktır. Bu yazıyı yazarken herhangi bir bedensel veya zihinsel engelle karşılaşmadığım halde kendimi de bir engelli sayıyorum; çünkü benim de farklı alanlarda engellerim var. Örneğin insanlara ”hayır” demem gereken zamanlarda ”hayır” diyememe engelim var. Statik elektrik fobim olduğu için, çocuğumu parka götürme engelim var. Yükseklik korkumdan dolayı, balkonda güzel zaman geçirme engelim var. Ancak tüm bu engeller, hayatın akışını ters düz eden engeller değil.
   Hiçbir engelli yoktur ki elinden bir şey gelemesin. Nice engelliler vardır ki kolları olmamasına rağmen, kolları olan kişilerin yaptıkları tüm eylemleri ayakları ile yapabilmektedir. Kimi engelli vardır ki bebekliğinden beri kör, sağır ve dilsiz olmasına rağmen okumayı, yazmayı, konuşmayı öğrenmiş, sağlam bir insandan daha ileriye gidebilmiştir.
   Aslında engel insanın bedeninde değil, düşüncesinde, yüreğindedir. Bir engellinin yapması gereken ilk şey, yüreğini, düşüncesini terbiye etmektir. Kendini başarabileceğine inanmaktır. Uzvi kısıtlılığını engel olarak görmekten vazgeçmektir.
   Hepimiz birer engelli adayıyız. Hangi birimiz bir dakika sonrasının bize neler getireceğini düşünebiliriz ki? Anlık bir olay, her şeyi altüst etmeye yetmez mi? Küçücük bir hatadan kaynaklanan bir kaza, engelli olmamıza yetmez mi? Her şeyden önce bunun farkında olmalı, gerek kendi hayatımıza gerekse de engellilerin hayatına bu noktada bakmalıyız. Bizler de birer engelli adayıysak, engellilere karşı olan tutumlarımız değişmeli değil mi? Onları da kendimizden görüp veya kendimizi onlardan görüp, öyle bir bakış açısı geliştirmemiz gerekmez mi?
   Bizler ne yaparsak yapalım, onları tam anlamıyla anlayamayız. Eşekten düşenin halini, eşekten düşen anlar. Ancak azıcık empati kursak bile, onların neler yaşayabileceğini bir nebze de olsa idrak edebiliriz. Örneğin evimizin içinde, yani bizim için en güvenli yerde beş dakikalığına gözlerimizi kapatalım ve kendimizi görme engelli biriymiş gibi hissedelim. Onları anlamamız yine mümkün olmayacak; ancak çektikleri zorlukları kısmen de olsa kavrayabileceğiz. Bunun en büyük sebebi ”umut”tur. Çünkü bizler, beş dakika sonra tekrar görebileceğimizi biliriz ve bu geçici engel çok da sarsmaz bizi. Oysa umudu tükenmiş bir engellinin hissiyatını maalesef idrak edemeyiz.
   Engellilerin zaten kısıtlı olan yaşamlarını, düzenlemenin, onlara kolaylıklar sağlamanın büyük yararlar getireceğini hepimiz biliriz. Engellilerin büyük kısmı kişisel veya dışsal sebeplerden ötürü, kendilerini ev hapsine mahkum ederler. Dış dünya ile bağlarını koparım, kendi içlerine sığınırlar. Çünkü maalesef bizler, onları yeterince düşünüp, hayatlarını kolaylaştıracak düzenlemeler yapmıyoruz. Engelliler için yapılmış şeylere de onlardan önce bizler sahip olmaya çalışıyoruz. Bir engelli asansörüne bakıyorsunuz, sağlam insanlarla dolu. Aslında bu insanlara sağlam insan demek bile hata. Çünkü tam anlamıyla bir zihinsel engelli gibi davranıyorlar. Bir insan, sağlam olduğu halde, engellilerin asansörünü kullanıyorsa, onlara engel oluyorsa zihinsel engelli değildir de nedir?
   Bu konuda en büyük görev valiliklere ve belediyelere düşüyor. Özellikle şehir içi imar düzenlemelerinde en çok dikkat edilmesi gereken şey engellilerdir. Bir kaldırım yapıldığında, engelli düşünülmediyse, engelli olanlar, o işten sorumlu olanlardır. Hz. Ömer yönetimini eli altında bulundurduğu İslam alemi için şunları düşünmüştür:

Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu,

Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!

O zaman yöneticilerimiz,  elinden geleni yapacak, gerektiğinden birilerinden hesap soracak. Bu ülkede engellilerin de yaşadığını bilerek çalışmalarını sürdürecek. İşe o zaman, engellilerin kanayan yarasına bir merhem sürmüş olacak.